Özgürleşen Seyirci

"Gören, görmeyi bilmez": Tuhaftır ama, Platon'un mağarasından bugünün gösteri toplumuna yöneltilen eleştirilere kadar bütün tarih boyunca benimsenen önkabul budur. Herkesin kendi yerini bilmesini isteyen filozofun da, ezilenleri bulundukları yere mahkûm eden yanılsamalardan kurtarmak isteyen devrimcilerin de benimsediği ilke budur. Bakar körlükle mücadele etmek için hâlâ iki strateji öne çıkıyor. Bunlardan biri körlere göremediklerini göstermek istiyor (seyirciyi eğitmek): Müze simsarlarının açıklayıcı pedagojisinden tutun, "görmeyen" yurttaşlara tüketim toplumunun imgelerinin istilasına uğradıklarını anlatmaya çalışan enstalasyonlara kadar benimsenen strateji hep budur. Diğer strateji ise (eyleme geçirmek) gösteriyi icraya ve izleyiciyi eyleme geçebilen bir insana dönüştürmek suretiyle görme denen kötülüğün kökünü kazımak istiyor.

Rancière, bu iki stratejinin karşısına basit ama sarsıcı bir hipotez çıkarıyor: Görme olgusu herhangi bir zaaf barındırmaz; eylem konusunda birtakım kısıtlamalara ve hiyerarşilere tabi olduğu varsayılan kişilerin seyirciye dönüştürülmesi, toplumsal konumların altüst edilmesine katkıda bulunabilir pekâlâ. O halde seyircinin özgürleşmesi demek, seyircinin gördüğüne ilişkin ne düşüneceğini ve ne yapacağını bildiğini kabul etmek demektir. Bu hipotezin ışığında kitap, çağdaş sanat içinden şu sorulara cevap vermeye çalışıyor: Siyasal sanat veya sanatın siyasallığından ne anlamak gerekir? Eleştirel sanat geleneğinin ve hayatı sanatsallaştırma arzusunun neresindeyiz? Meta ve görüntülerin tüketilmesine yöneltilen militan eleştiriler nasıl oldu da birden meta ve görüntülerin her şeye kâdir olduğunun melankolik bir şekilde kabulüne veya "demokratik insan"ı hedef alan gerici bir eleştiriye dönüşebildi?

http://www.metiskitap.com/catalog/book/4748


Kitabı telif hakları nedeniyle satın almanızı öneriyoruz. Ancak buradan eğitim amaçlı faydalanabilirsiniz.

12 yorum:

  1. Özgürleşen seyircide her insan aynı tiyatrodaki sanatçı ve seyircidir.Tiyatroda yönetmen seyircinin gözünü boyayarak seyircinin sadece görsel şölene odaklanıp kendini oyunun içinde hissetmesine engel olmaktadır. Doğrusu seyirciyi edilgen yapıp kendini sahnede hissedebilmesidir.Her insanda kendi hayatında hem seyirci hem oyuncu olmalıdır. Kişi kendi hayatini kontrol edebilmelidir. İnsanlara öğretilenler öğreticinin kendi bilgisini direk aktarma değil insanin kendi kendine öğrenme kabiliyetini öğretmek olmalıdır.Bu sayede kisi kendi hayatinin hem seyircisi hem oyuncusu olabilir.''Özgürleşme'' kavramının gerçekleşebilmesi için öğrenci öğretmenin kendine verdiğini ,seyirci yönetmenin kendine gösterdiğini olduğu gibi kabul etmeyip kendi kalıplarını oluşturmaya başladığında özgürleşme gerçekleşebilir.Kitapta farkındalık yaratma ve eleştirel düşünce kabiliyeti kazandırmak esastır. Bu farkındalık bizi pasif seyirciden aktif sanatçı haline getirecek unsurdur. İki birey arasında geçen mektuplaşmada statüsel açıdan çok fark olan iki kişininde kendine ayrı zamanında yaptıkları aktiviteler aynı amaç içindir. Yani bu iki kişide kendi sınıfları içinde birer seyircidir. Aynı yürümeyi kendi başımıza kendi çabalarımızla öğrendiğimiz gibi şuan bilgileri almak için hazır bilgi değil kendi uğraşlar sonucu kazandığımız bilgiyi hedeflemeliyiz. Böylelikle bizde kendi hayatımızda hem seyirci hem sanatçı hemde yönetmen olabiliriz.

    YanıtlaSil
  2. Özgürleşen seyirci
    Sanata bakan seyirci paradoksu
    Kitapta tiyatro, siyaset, bazı görsel örnekler,öğretmen-öğrenci ilişkisi ile seyirci bağlantısı anlatılırken aslında genel olarak objektiflik, çok yönlü(farklı açılardan) bir olaya bakışı da dolaylı yoldan bizlere anlatmaktadır. Bunları da eleştirel bir şekilde bahsetmektedir.
    Hepimiz bir çok konuda aktif veya pasif olarak bir seyirciyiz TV, gazetede gördüğümüz olaylar, sokakta günlük yaşamda gördüklerimize yaklaşımımız bir seyirci konumundan ele alınabilinir. Bu yaklaşıma kitapta tiyatro üzerinden gitmesi "tiyatronun her yerde olması" sözü, tarihte de bunla ilgili zaten bir çok örnek bulunmakta. Aristocu ve Brecht tarzında iki zıt düşünce bana göre hayatımızda aktif-pasif seyirci kavramını yaratan 2 kavram. Aynı zamanda benimseme ve yabancılaştırma da diyebiliriz buna.
    Bu dönemin konusu olan mülteciler ile bağdaştırırsam; bende yabancılaştıran, pasif bir seyirci olabilirim belkide çoğumuzda böyle ki zaten bu sorunlar yeni oluşmakta ve çözüm aşamasına gelinememekle beraber bir arayış içine girilmemekte. Bu konuyu yine iki temel parçada inceleyip çözüme ulaştırmaya çalıştığımızda bu kesimdeki insanları yabancılaştırıp, ötekileştirip bir "Farkındalık" yaratarak dikkat çekmek mi? Yoksa bu insanları benimseyip, bizden biri gibi bakarak hatta "Mülteci" kavramını ortadan kaldırarak bir çözüme ulaşmak mı? gibi sorular çıkarıp yine dolaylı yoldan seyirci, seyirci kalan kısmı harekete geçiriyor çünkü kimse "kendi sorunlarını kendi içinde çözememe" durumu vardır.
    Oğuz ERDEM GÜNGÖR - 1406010015

    YanıtlaSil
  3. Yazar Ranciere, geniş bir araştırma yaparak, geçmişten günümüze tiyatro alışkanlıkları, sanatsal akımlar ve siyasetin sanatla olan ilişkisini, tiyatroda seyircinin konumunun sorgulanması incelemiş, getirdiği eleştirel bakış açısıyla, süregelen zamanda eleştirilmiş olan tiyatral ve sanatsal olguları örneklendirmelerle seyircinin yeni konumunu belirlemeye, seyirci ile izleyen arasında ise tarihsel tartışmaya yeni bir zemin bulmaya çalışmaktadır. İzleyici üzerinde etkisi olan 3 ana temel durumu ele alan Ranciere' nin temel fikrinden farklı olan bir fikri seyirciyi bir şekilde harekete geçirmeye sağlamayı, edilgen durumdan kurtulan seyircinin etken olarak olayların içinde bulunması, bakış açısını keskinleştirmesi gerektiğini savunur. Ranciere ise bundan farklı olarak aldığımız,öğrendiğimiz bilgi kavramını sayısal bir değer gibi görmez. Örneğin, okullarda dayatılan sistem insanları cahil olarak görür, bilgili olan kendini üstte görür ve öğrenme ufku açık olan cahili aptallaştırır.. Ranciere göre ise seyirciyi oyuncuya, cahilide yüce bilgi sahibine dönüştürmeye gerek yoktur, herkes kendi görevlerini en başta bilmeli ve üstlenmelidir.

    YanıtlaSil
  4. Özgürleşen seyirci ;
    Bu kitapta yazar verdiği tüm örneklerde insanın düşüncelerinin kendi düşünceleri olması gerektiğini savunmaktadır. Başkalarının algılarından ve perspektiflerinden öğrenilen bilgilerin bilgi olmadığını, bilginin ancak insanın bizatihi kendisinin, kendi penceresinden öğrenmesi gerektiğini ve bu bilgilerin kişiler için gerçek bilgi olduğunu vurgulamaktadir.Bu sayede insan kendi hayatının direksiyonunu eline geçirmiş olacaktır.Tiyatro örneğindede seyirciler sadece seyircidir.Seyirciler sadece seyirci olarak kaldıkları zaman aslında yine tiyatroda ki oyuncuları oyun dışından izlemiş olacaklardır. Bu durum yine insanlara bir dayatmadır.Çünkü seyirciler oyunun içinde olmadan izledikleri bu tiyatroda aktarılan oyunu ve konuyu anlamak zorundadır. Halbuki oyunun içinde seyircilerde olsa bu sefer farklı anlamlar ve kazanımlar ortaya çıkaracaktırlar.Kitapta ki siyaset ve sanat örneklerinde de insanların doğru bildiklerinin aslında kendi doğruları olmadığını ve bu doğruların başkalarının doğruları olduğunu her örnekte anlatılmak istenmiştir.Yazarın sol ve sağ örneklerinden de çıkarmamız gereken şey insanların farklı kişilerden öğrendiğini zannettikleri doğrularla insanlar kutuplaşmaktadır.Aslında bu kitapta ki tüm örneklerden çıkarılması gereken şey insanın zihin olarak gerçekten var olması kendi zihnini kendisinin doldurmuş olmasından geçer.Yani insan kendi perspektifi ile bizatihi kendi penceresinden öğrenmiş olduğu doğrular o kişiye özel onu doğru kılıcaktır. Bu kitabı konumuz mülteciler ve mimari projeye göre uyarlarsak o zaman kendi doğrumuzu ortaya koyup doğru bir çözüm yolu üretmiş olucaz. Mesela mülteciler kısmına yüzyıllar önce globalleşmeden küreselleşmeye geçiş döneminde ortaya çıkmış etnik kimlik farklılıkları etkeniyle yaklaşılmamalıdır.Aynı zamanda en önemli hususlardan biride mültecileri düşünürken kendini mülteci olarak hissedip onların ihtiyaclarını empati kurarak karşılamaktan geçer. Eğer ki biz kendimize mülteci olsak neye veyahutta nelere ihtiyacımızın olduğu sorusunu sorup cevaplarsak o zaman gerçekten kendi doğrumuzla gerçek bir doğru orataya koyup sorun çözümü de gerçekleşmiş olacaktır. Mültecileri sırf dışarıdan bir tiyatro sahnesi gibi tiyatro izlercesine izlersek o zaman sorunun içinde olmadığımızdan asla soruna çözüm bulamayız.Bu kitabı mimari proje kısmına uyarlarsak ,projeyi yaparken , projenin kendimiz için olduğunu varsayıp o zaman kendi eksikliklerimizi gideren ve kendi doğrularımızı ortaya koyan bir proje tasarlamış oluruz. İşte tam burada insan kendisiyle var olmaktadır. İnsan her olaya kendi varlığı ile katılıp kendi eksiklik ve ihtiyaclarını gideren bir durum çözümlediğinde gerçek çözüme ve doğruya ulaşmıs olacaktır. Ener Öztürk 1306010403

    YanıtlaSil
  5. Özgürleşen seyirci
    insan düşüncesi her daim öğrenmeye açık çok iyi bir zekaya sahiptir. Mesele o düşünceyi yakalandıktan sonra kendine sorması gereken şey onun,nedeni-sebebi ve oluşumu irdelemek ve sabit oluşumdan kurtulmaktır.
    Dolaysizligi ve rutine gömülmüş bir insan beyni ne yazık ki oluşabilecek bir evrenin ne parçası ne de o evrenin bir bütünlüğünü elde edebilir.
    1406016012 Turgay Gunhan

    YanıtlaSil
  6. Kişisel gözlemim -Özgürleşen Seyirci
    Kitapta genel olarak bakıldığında olaya neden sadece bir gözlemci gözüyle bakıyoruz. Oysaki yanlışın olduğu fotoğraflarda neden biz bu yanlışa müdahale etmiyoruz. Doğru bilginin hocada yani baş olarak görülenlerde olmadığı onlarında bonu başkalarından etkilenerek kendilerince kabul görmüşlerdir. Biz insanların çoğu fotoğrafı gördüğünu okur ama o fotoğraf hangi sebep veye sebeplerle çekildiğine kabullenmez kalıplaşmış görüntüden kendini yoksun kılamıyorz.Malesef evet aslı da odur ki biz gerçeklere arkamızı dönmüş fotoğrafın arka planında olup bitene gözlerimizi kapatmış sağır ve sağır olduğumuz devir dilsizleşmişizdir de Tiyatro bu gerçek yansımanın küçük bit parçasıda olsa olay bundan ibarettir.platonun değişiyle Tiyatronun seyircileri sadece acı çeken oyuncuları izleyen zavallılardır. Oyuna dahil olmayıp yanlışlara karşıt vermediği vakitce böyle olacaktır.
    Teşekkürler Muhammed KAYA

    YanıtlaSil
  7. "Seyirci kendisine sunulan gösteriyi sükunet içinde inceleyen gözlemci konumundan çıkarılmalıdır. Seyirci bu aldatıcı efendilikten yoksun bırakılmalı, tiyatro eyleminin sihirli dairesi içine sürüklenmelidir; o daire içinde akılcı gözlemci imtiyazı yerine kendi yekpare yaşam enerjisinin efendisi olma imtiyazını alacaktır." Yazar bahsettiği bu soruna karşılık 2 çözüm örneği göstermiş. 1.si Brecht epik tiyatrosu 2.si Arthur vahşet tiyatrosu. Brecht epik tiyatrosu varolan sistemin olumsuzlanması yoluyla, seyirciyi başka alternatifler düşünmeye iter. Seyirciye yüklediği bu tutum onu diğer politik tiyatrolardan ayırır yazarın da bu tutuma istinaden yorumu seyircinin bakışını keskinleştirmesi gerekliliğinin doğurulmasıdır. Arthur vahşet tiyatrosu ise 2 düşünceyle yola koyulur ; " Korku ve acıma duyguları uyandırarak ruhu tutkulardan temizleme" ve "Seyirci gösterimdeki olayın ortasında kalmalı ve oyun kendisini her taraftan bir ağ gibi sarmalı" (bu düşünceyi tiyatro salonlarında hareketli oturaklar kullanarak ve bilindik sahne düzenini değiştirerek desteklemişlerdir) yazarın bu tutuma yorumu ise seyirci konumunu dahi terk etmelidir. Peki bu düşünce sistemine dahil olursak mimarlık üzerinde ki yansıması ne olur? Yaptığımız yerlerde insanlara burası bunun için burası şunun için kullanılacak yerine kullanılabilirliği sağlayarak bunu kullanım biçimini kullanıcının insiyatifine bıraksak. Mülteci kullanıcı profilimize herşeyi hazır bir şekilde verip böyle davranmalısınız yerine onların ihtiyaç ve isteklerinin mimariyi şekillendirmesini sağlasak. Onların ne isteyeceklerini tahmin etmek yerine onların özgürce karar vermelerine olanak sağlasak. Örneğin İtalya'da yolların inşaasından sonra halkın bu yolları kullanımını gözlemleyip onların kullanım insiyatifine bağlı olarak yollara renk düzenlemeleri ile isimlerinin verilmesi. K.İsenbike Ceylan

    YanıtlaSil
  8. Özgürleşen Seyirci
    Kitapta özgürleşen seyirci kavramı tiyatro üzerinden ele alarak Aristocu ve Brecht olarak iki farklı düşünce tarzında sunulmuştur. Yönetmen tiyatroda seyirciyi sahnedeki görsele odaklayıp sadece bakmasını sağlayıp görmesinden uzaklaştırıyor. Seyircinin, pasif olarak bulunduğu durumun içinde hareket etmesindense aktif bir şekilde olayları yorumlayıp, hayat içinde düşüncelerini ortaya koyması ve hazır bilgiler üzerinden devam etmemesi gerekir. “Özgürleşme” kavramının ortaya çıkması da tam olarak seyircinin aktif bir rol oynamaya başlamasından sonra başlar. Seyirciyi bu noktada bir mimarla aynı çerçevede görebiliriz. Bir mimar hayal gücünü nasıl somutlaştırıp işe yarayan kendi içindeki yaratıcılığı ve bilgiyi ortaya koyan bir yapı oluşturuyor ise seyircide hazır olan bilgilerden değil düşünce gücünü ortaya çıkaran kendi uğraşları sonucunda kazandığı bilgiyi hedeflemeli ve bu doğrultuda ilerlemelidir. Ancak bu şekilde kendisine sunulan belirli bir biçimden uzaklaşarak kendi kalıplarını ortaya çıkarabilir ve hayat içinde yönetici konumda hareket edip bir mimar gibi bütün parçaları ile hayatını şekillendirebilir.
    Tolga Demirci 1406010059

    YanıtlaSil
  9. Sanat yapıtı söz konusu olduğunda seyirci, bir görünüşün karşısına geçer ve o görünüşün, içinde gizlediği gerçekliği bilmeksizin kendince yorumda bulunur.Bu kitapta yazar verdiği tüm örneklerde insanın düşüncelerinin kendi düşünceleri olması gerektiğini savunmaktadır.Başkalarının algılarından ve perspektiflerinden öğrenilen bilgilerin bilgi olmadığını, bilginin ancak insanın kendisinin, kendi penceresinden öğrenmesi gerektiğini savunur. Eda Yılmaz 1406016011

    YanıtlaSil
  10. Siyasal sanat veya sanatın siyasallığından ne anlamak gerekir? Eleştirel sanat geleneğinin ve hayatı sanatsallaştırma arzusunun neresindeyiz? Özgürleşen seyirci mi yoksa tiyatro mu? Seyirciyi eğitmek ve harekete geçirmek nasıl bir süreç? Bu soruların hepsine cevap veren bir kitap. Ranciere bu kitabında, çağdaş sanatın bazı önemli sorunsallarını inceleyerek bu sorulara cevap vermeye çalışıyor. Bir filozoftan "görme" üzerine fikir açıcı bir çalışma. Schiller, hiçbir kulağın anlamadığı ve gözün görmediği şeyin gene de güzel ve doğru olabileceğini belirtirken buna işaret etmiş oluyordu. Jacques Ranciere, Özgürleşen Seyirci’de tam da buradan hareket ediyor.
    Emre Altınbaş 1406015005

    YanıtlaSil
  11. Kitapta görmenin sadece bakmaktan ibaret olmadığını, yaşananların sahnelenenlerin arkasındaki olayları çözmemizi ve yorumlayıp yaşamımızda nasıl değerlendirmemiz gerektiğini, konulara seyirci olmamızı sorgulamamızı, olayları algılamamız istenmiştir. Eleştirel hayatın neresinde olduğumuzu konulara nasıl bakmamız gerektiği anlatılmıştır.
    Sadık Türk

    YanıtlaSil
  12. Bakmak Bilmenin ve Eylemin ZIDDIDIR.

    Bu önermeden kendi konumuz ile bağlantı kurmaya çalıştığımda şöyle iki soru sorma gereği duyuyorum.

    1- Mültecilere bakıyoruz ama mülteciliği olmanın arkasındaki gerçekliği BİLİYOR MUYUZ?
    2- Mültecilere bakıyoruz ama olanlara ve onlara seyirci miyiz, EYLEMSİZ MİYİZ?

    Bizi seyirci rolüne koyan bir tiyatro mu var gözlerimizin önünde nasıl bir oyun oynanıyor ki hem bilmezden hem de görmezden gelebiliyoruz.

    "Tiyatro, halkın kendisiyle kolektif olarak yüzleştiği tek yer olagelmiştir"
    Bizim mülteci sorunu ile yüzleşmemiz gerekmektedir. Seyre daldıkça sorundan uzaklaşıyoruz.

    YanıtlaSil